Page 13 - tmp
P. 13
13. Şeyhine İntisap Etmesi
Şeyh hazretleri şeyhine intisap meselesini şu şekilde değerlendiriyor.
"Bu soru çok hoşuma gitti çok kaliteli bir soru. Evet, gerçektende düşünüldüğünde ben
niçin başkasına değil de babama intisap ettim? Şimdi Seyda'yı Muhittin-i Havi. Şeyh
Maşuk-i Nurşi'nin halifesidir. Hem velife hemde kerametlerini gördüğü Müzmit bir zattı.
Hem ilim hem de halifelik için icazet veren bir zattır, Şeyh Maşuk şeyh Ahmet-i
Hızna’nın halifesiydi. Benim diğer Seydam olan mele Burhanda, Şeyh Maşuk’un
halifesidir. 0 da tasavvuf ehlindendir. Yani benim Seydalarımın çoğu da şeyhtir. "Buda
benim nasibim." Evet, akla şunun gelmesi gerek, Beni yetiştiren tüm Seydalar hem ilmi
hem de halifelik icazetlerini veriyorlardı ben neden Şeyh Ramazan, yani babamı tercih
ettim? Bunun sebebi benim babamın keşif ehli olup hakikatin rehberi olmasıydı.
Kerametleri çok fazla idi. Eğer babamın kerametlerini anlatmaya çalişsak ne kalem ne
kağıt ne de insanın anlatacak takati kalır. Kısaca bahsedebiliriz. Babam yüz bir ilim
biliyordu, yüz bir dil biliyordu, belki bu diyeecklerime kimse inanmaz fakat gerçek budur.
Tabii ki bunu duyan inamnakta zorluk çeker. Fakat bunu yaşayan inanır. Çünkü her şey
göz önündeydi. Mesela babam Arabistan topraklarına gittiğinde yani Hacca gittiğinde,
rnalumunuz 52 tane Müslüman ülkeden insan gelmektedir. Ve her birinin dili diğerinden
farklıdır. Şeyhimin özelliği ise Irak Kürdistanı’ndan gelenle Soranı, Mısır'dan gelenle
Arapça, Almanya'dan gelenle Almanca, Farsla farsça, İngilizce bilenle İngilizce konuşur,
Türk ile Türkçe konuşur. Fakat kendisi Türkçe ve bu diğer dillerin çoğunu bilmiyordu. Bu
meseleyi yanındaki hacı arkadaşları anlatmaktadır. Millet şaşkınlık içerisinde babama,
kurban Allah aşkına sen hangi millettensin? diye soru sorarlarmış. Şimdi böyle garip olan
bir insandan uzaklaşmak onun yanında tövbe etmemek mümkün değildir.
Yine onunla hacca giden alimlerden biri de Şeyh Abdurrahman-ı Şaviri'dir. Bu zat ilim
profesörü büyük bir alimdir. Kendisine âlimlerin reisi denilen bu zat hac ziyareti sırasında
Şeyh Ramazan’ı görüyor ve bu kim diye sorduğunda yanındakiler birçok insanın tanıdığı
bildiği çok büyük bir alim olan Şeyh Ramazan’dır diyorlar. O da diyor ki " Benim
duyduğum kadarıyla Şeyh Ramazan büyük bir âlim değildir. Yani şeriat ilimlerini öyle iyi
öğreten biri değildir."
Bir vakit kendisi mescitte Kur'an okurken şeyh hazretleri de sünnet namazlarını ifa
ediyormuş. Sünnetlerini bitirdikten sonra Şeyh Abdurrahman, Şeyh Ramazan'a Kuran'dan
bir ayet göstererek Efendim bize bu ayeti tevil eder misin? Sorusunu sorarak, eğer kem
küm ederse zaten derecesi belli olur düşüncesi ile soru sormuş. Bunun üzerine Şeyh
Ramazan hazretleri efendim bu ayeti cümle cümlemi? Kelime, kelime mi? Yoksa harf,
harf mi? Tevil edeyim. Nasıl istersiniz?
Demesi üzerine Şeyh Abdurrahrrian çok şaşırarak o derece alim olmasına rağmen şunu
düşünür. Biz medrese ilmi görmüş birçok şeyh, ayetleri ya cümle şeklinde ya da kelime
şeklinde tevil ederiz. Fakat bu zat harf, harf tevil edecem diyor. Şeyh hazretlerinin Kuran'ı
açıklamaya ve okumaya başlamasıyla Şeyh Abdurrahman şöyle demiş. " Vallahi o anda
bize ayeti açıklarken, okurken Resulullah (s.a.s.)'ın Arapça okuyuşunun şekliyle bize öyle
bir Arapçayla açıklama yaptı kı hayretler içerisinde kaldım”. Çünkü başlarken çok
derinlerden bir havayla, sanki peygamberimiz (s.a.s)in dizinin dibindeymiş gibi ayete
başladı." Kendisinin gerçektende büyük bir ilme ve kabiliyete sahip olduğunu hem kendisi
hem etrafındaki herkes anlamıştı. Bunun üzerine deniliyor Şeyh Abdurrahman bu ilim ve